30 Kasım 2008 Pazar

Usta Ressamdan Öğreti.

Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş.


Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasına gitmiş.
Usta ressam üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış..Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış.
Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.

Usta ressam şöyle demiş:

"İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.

İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma."

22 Kasım 2008 Cumartesi

ATA'NIN C.DÜNDAR'A MEKTUBU

Utandım çocuk

Beni anlatan bir film yapmışsın .
Kızgınım, utanç içindeyim.
Sana değildir kızgınlığım. Filmdeki Mustafa'dan da utanmış değilim.
Başaramamışım, bundandır utancım.
Komutam altında, bu vatan için kanını akıtan Türk askerlerinden utandım.
"Özgürlük" demiştim, benim karakterimdir..
"Bilim" demiştim, tek yol göstericidir.
Sen, "Karanlıktan korkardı" demişsin benim için.
Korkardım evet. Bu ulusu boğmak isteyen karanlıklardan çok korktum.
Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya.
Söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden?
Diktatör demişsin bir de. Hiç okumadın mı çocuk?
Nerde benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler?
Anlatmadılar mı sana?
Başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken, ve bütün kararları tek başıma alabilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk? Böyle diktatör olur mu?
Ah be çocuğum.
Neden, nasıl düşman ettiler seni bana?
Baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar. Belli ki, Çalışkansın, zekisin. Kara cüppeleri ile milletin ümüğüne çökmüş olan yobazları çok iyi anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum. Onlar zaten hiç sevmedi beni. Yüzyıllardır süren iktidarlarını çekip almıştım ellerinden. Sevmeyecekler beni elbette..
Peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?
Dedim ya, sana değil kızgınlığım.
Başaramamışım. Anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, bağımsız bir ulusun, onurlu özgür bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu.
Yazık olmuş, onca vatan evladının kanına, onca ananın göz yaşına. Veremem ki şimdi hesabı, ne o gencecik bedenlere, ne de gözü yaşlı analara.
"Bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan?" derlerse,
"bu nesiller miydi, ölen evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin?" diye sorarlarsa
ne derim ben onlara be çocuk?
Olmadı be çocuk... olmadı.

16 Kasım 2008 Pazar

Sevgiyi Hak Edecek İnsanı Bulmak


Kadin her sabah oldugu gibi o gün de beyaz degnegi ve el yordami ile otobüse binmisti.
soför: -Soldan üçüncü sira bos hanimefendi, dedi.

Kadin 32 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça yakisikli bir deniz subayi idi. Bundan bir kaç ay önce yanlis
bir teshis sonucu gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve kendi kendine bir söz vermisti. Asla karisini yalniz
birakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti. Günler geçiyordu. Kadin her geçen
gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdigi kocasina yük oldugunu düsünüyordu. Esinin bu içine kapanik, karamsar hali kocayi çok üzüyordu.
Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu, karisi günden güne kendi içine kapanik dünyasinda
kayboluyordu. Bütün gün düsündü koca, nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime diye.

Birden aklina esinin eski isi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasil söyleyecekti, çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi.
Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu açti. Karisi dehsetle gözlerini açti:
-Ben bunu nasil yaparim ben körüm, diye bagirdi. Kocasi ona destek olacagini, her sabah kendisinin ise birakacagini
ve aksamlari da is çikisinda alacagini ve ona çok güvendigini söyledi.
Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabilecegini biliyordu. Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok seviyordu ve onu kirmak
istemiyordu. Her sabah esini isine birakiyor ve aksamlari da aliyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi, karisi eskisinden biraz daha
iyiydi. Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu, kendisine söz vermisti sonuna kadar gidecekti. Aksam karisina:
-Artik ise kendin gidip gelmelisin, dedi. Kadin sasirmisti. Bunu asla yapamayacagini söyledi. Kocasi ısrar edince
onu yine kiramadi ve bütün cesaretini topladi. Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek isine gidebiliyordu. Günler günleri kovaladi, hiç bir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, soför:
- Sizi kiskaniyorum, hanimefendi dedi. Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan, neden diye
sordu. Soför:

- Çünkü her sabah sizin arkanizdan genç bir deniz subayi otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi
ile size bakiyor, otobüsten indikten sonra yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanizdan öpücük
yollayip size her gün sevgiyle el salliyor, dedi.


HERKESIN BU KADAR SEVMESI VE SEVILMESI, HEPSINDEN DE ÖNEMLISI BÖYLE BIR SEVGIYI HAK EDECEK INSANI BULMASI DILEGIYLE...

10 Kasım 2008 Pazartesi

İki Fincan Kahve

Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse,ne zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman "kavanoz ve 2 fincan kahveyi hatırla!...."
Birgün bir profesör masasının üzerinde birkaç kutu olduğu halde felsefe dersindedir.Ders başladığında;hiçbir şey söylemeden önüne büyük kavanozu alır ve içerisini tenis topları ile doldurur.Ve öğrencilere kavonozun dolup dolmadığını sorar.Öğrenciler ittifak halinde "kavanozun dolduğunu "ifade ederler.Bu sefer profesörün önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını çalkalayarak kavanoza döker,böylece çakıl taşları kayarak tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur.Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar;onlar da,"doldu" derler.

Tekrar profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.Tabii ki ; kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur.Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolp dolmadığını sorar,öğrencilerde koro halnde "evet" derler.Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur.Öğrenciler gülerler..
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek "EVEET" der ;ben;
"Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım"
Şöyle ki ;
Bu tenis topları,hayatınızdaki önemli şeylerdir...
aileniz
çocuklarınız
sıhhatiniz
inançlarınız
arkadaşlarınız
ve sizin için "önemli olan şeylerdir"
Şayet diğer şeyleri kaybettiyseniz de,bu "önemli şeyler" kalır ve hayatınızı doldurur.
O çakıl taşları ise daha az önemli olan şeylerdir;
işiniz
eviniz
arabanız vs......
Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir."Şayet kavanoza önce kum doldurursanız"....diye,anlatmaya devam eder ;
çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz.Aynı şey hayatınız içinde geçerlidir.Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar,israf ederseniz,önemli şeyler için vakit kalmayacaktır.Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin;
çocuklarınızla oynayın
sıhhatinize dikkat edin
eşinizle yemeğe çıkın
evinizin ihtiyaçlarını karşılayın
Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin yani önceliklerinizi sıralamayı bilin,Gerisi hep kumdur.
Bu ara çocuklardan biri parmağını kaldırır ve peki Profesör 2 fincan kahve nedir? diye sorar.Profesör gülerek bu soruyu sorduğunuza teşekkür ederim.Bu kahvelerde;
"Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun;her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar zaman ayırın!...
Ne dersiniz!.....

İşinize Yarayacak Programlar

Aile Soyağacınızı Oluşturun
Family Tree Maker 2009





http://rapidshare.com/files/160715740/FTM.2009.part1.rar
http://rapidshare.com/files/160715767/FTM.2009.part2.rar
http://rapidshare.com/files/160716032/FTM.2009.part3.rar
http://rapidshare.com/files/160715368/FTM.2009.part4.rar


ABBYY FineReader Pro 9.0.724 Multilanguage FuLL

Kısaca tarayıcıya kağıttaki metni okutuyorsunuz gerisini
abby ile Word, Excel vs. olarak bilgisayarınıza kaydedebiliyorsunuz.



Birçok testin birincisi olan Abbyy Fine Reader, gelişmiş bir OCR programı olup Türkçe desteği de sunmakta.
Üstün doğruluk oranıyla dökümanlarınızı içindeki tablo ve resimlerle birlikte tanıyor, üzerinde işlem yapılacak metinler haline getiriyor ve PC'ye aktarıyor.
Bu versiyonda daha da geliştirilen tanıma doğruluk oranı, kelime doğrulama, yeni kaydetme veya ilgili program ile açılması ve PDF dönüştürme özellikleri sunuyor. Ayrıca kendi el yazınızı tanıtarak kendi aldığınız notları da rahatlıkla PC ortamına aktarabiliyorsunuz. Toplam 122 adet dil desteği sunmakta ve aynı anda 3 değişik dil ile yazılan dökümanları tanımakta (ben türkçe, ingilizce, almancayı birarada denedim ve gayet başarılı)

kısaca tarayıcıya kağıttaki metni okutuyorsunuz gerisini abby word, excel olarak bilgisayarınıza kaydedebiliyorsunuz

http://rapidshare.com/files/120139454/ABBY_FineReader_Pro_9.0.724_Multilanguage.part1.rar
http://rapidshare.com/files/120139448/ABBY_FineReader_Pro_9.0.724_Multilanguage.part2.rar
http://rapidshare.com/files/120140020/ABBY_FineReader_Pro_9.0.724_Multilanguage.part3.rar
http://rapidshare.com/files/120139452/ABBY_FineReader_Pro_9.0.724_Multilanguage.part4.rar


Rar Password:
www.warz-ddl.com


Super Utilities Pro 2008 8.9




Program hakkında bilgiler:
Super Utilities Pro 2008 programi ile bilgisayarinizi korumak, kontrol etmek, hizlandirmak ve onarmak icin 27 tane arac bulunuyor. program ile bilgisayarinizi hizlandirabilir,koruyabilir ve duzenleyebilirsiniz. Icinde sistem temizleyici, guvenlik doktoru, gizlilik koruyucu, sistem bakimi ve bazi ozel araclari barindirir. Sistem temizleyici ile harddiskinizi, belleginizi, kayit duzenleyicinizi optimize edebilirsiniz.

Guvenlik doktoru ile sisteminizde bulunma ihtimali olan yuzlerce zararli programi, casus programlari ve reklamlari bulup silebilirsiniz. Gizlilik koruyucu ile bilgisayarinizdaki onemli bilgileri koruma altina alabilirsiniz. Sistem bakimi araci sayesinde de bilgisayarinizin gorevlerini duzenleyerek bilgisayarinizi daha hizli ve daha duzgun bir hale sokabilirsiniz. Ozel araclar ise surucu yedekleme, otomatik kapama, super ayiklama gibi araclar olup Standard surumden farkli olan ozellikleridir. Yazilimin arayuzunu degistirmemizi saglayan tema (skin) destegi de mevcuttur.

Gülegüle kullanın.Saygılarımla

Rarlı Dosya boyutu: 4.1 mb tır.

İndirme adresi:

http://rapidshare.com/files/161201602/5uper.Util.Pro.2008.89.rar



WinSnap 2.1.6

Ekran görüntüsü yakalamak ve düzenlemek için birebir...


WinSnap 2.1.6-Görüntü Yakalama Programı




WinSnap, ekran görüntüsü yakalamak ve düzenlemek için geliştirilmiş küçük bir yazılımdır. Kolayca kullanılabilen WinSnap, herhangi bir uygulamaya ait pencereyi ya da ekranın tamamını yakalayabilme, arkaplan resmi ekleyebilme, resim damgası ekleyebilme, özel görsel etki uygulayabilme, boyutlandırma, renklendirme etkileri verebilme özellikleri ile öne çıkıyor.

PhotoShop tarzı profesyonel yumuşatma ve gölgelendirme özelliklerine ve daha fazlasına sahip. Bir çok resim biçimini destekleyen WinSnap, otomatik kaydetme özelliğine de sahip


2.1.6 Sürümünde Neler Yeni ?

* Gölge oluşturma algoritmasında performans iyileştirmeleri
* Kare olmayan pencereleri yakalama sırasında oluşan küçük sorun giderildi.
* Çeşitli verimlilik ve performans iyileşitirmeleri

İndirme adresi :

http://rapidshare.com/files/159425020/WinSnap_2.1.6_by_jhon.rar


RAR Pasword :
jhon



Teleport Pro v1.50 FuLL

İnternette gezerken bir siteyi beğendiniz ve bunu internette olmadığınız zamanda gezmek istiyorsunuz.



İnternette gezerken bir siteyi beğendiniz ve bunu internette olmadığınız zamanda gezmek istiyorsunuz. O halde size bu programı öneriyoruz. Teleport programına beğendiğiniz sitenin adresini yazıyorsunuz ve program siteyi tamamen bilgisayarınıza indiriyor. Böylece internette olmadığınız zaman bile siteye girip dolaşabileceksiniz.
Teleport ile bir siteyi aynen internette gezebilecek şekilde dosya yapısını koruyarak kopyalayabilir, belli biçim ve büyüklükteki dosyaları indirebilir ya da tüm sitedeki bağlantı ve dosyaları listeleyebilirsiniz.
HTML 4.0, CSS 2.0, ve DHTML türlerini okuyup şifreli web sayfalarını da kaydedebilen Teleport, otomatik bağlantı çevirebilme, Java applet desteği, zamanlayıcısı ve yeniden yönlendirme yapabilen sayfalardan da indirme desteği ile göz dolduruyor.

Teleport Pro Programı ile yapabileceklerinize birkez daha gözatacak olursak:
. Tüm web sayfalarını alt sayfaları ile birlikte sabit sürücünüze kaydedebilirsiniz
. Kaydettiğiniz bu sitenin birebir kopyasını çıkartabilirsiniz
. Belirteceğiniz dosya boyutu ve özelliklerine sahip web sayfalarında arama yapabilirsiniz
. Bilinen adreslerden innDirme yapabilirsiniz
. Kaynak web sayfasına bağlı tüm diğer sayfaları da inceleyebilirsiniz
. Anahtar kelimeler kullanarak bir web sayfası aratabilirsiniz
. Yavaş açılan web sayfalarını beklemek zorunda kalmazsınız
. Şifreli siteleri de bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz

Bu sürümde eklenen özellikler:

* UTF-8 karakter düzeltmeleri
* Aşağıdaki Ultra sürümünün eski bir versiyonunu kullanıyorsanız bu yeni sürümü indirdiğinizde deneme süresi sıfırlanacaktır.


Buradan programı indiriyoruz


http://files.tenmax.com/Teleport_Pro_Installer.exe

Buradanda Keygenini


http://rapidshare.com/files/66661943/TeleportPro-KG.rar

RAR Password: www.2baksa.net

5 Kasım 2008 Çarşamba

Er Dündar'ı Kurtarmak

Er Dündar'ı kurtarmak

Can Dündar'ın Mustafa belgeseli Türkiye'de ilginç bir tartışmanın startını verdi. Film gişe rekorları kırsa da filme yönelik tartışmalarda içerik kısmı eksik... Dün akşam bir programda yaşananlar bunun kanıtı: Dündar sert bir şekilde eleştiriliyor, üstelik ihanetle… iyibilgi analiz

Er Dündar'ı kurtarmak

Can Dündar'ın yazıp yönettiği ve Atatürk'ün hayatını konu alan Mustafa adlı belgesel beş günde 470 bin izleyiciyi kendisine çekerek önemli bir başarıya imza attı. Ancak filmin bu başarısı Türkiye'nin iç siyasetindeki tartışmalardan kendisini korumasını sağlamıyor. Milliyet yazarı Can Dündar 'kemalist' çevrelerde 'Atatürkçülüğe ihanet' ve 'büyük bir yıpratıcı planın' parçası olmakla suçlanıyor.

Önceki günlerde Yiğit Bulut gibi alanında isim yapmış saygın kalemlerin sert bir şekilde eleştirdiği ve 'o filme gitmeyin' çağrıları yaptığı Mustafa, dün akşam bir televizyon kanalında Avni Özgürel, Fikret Bila, İpek Çalışlar ve Reha Muhtar'ın katıldığı bir programda masaya yatırıldı. Programda yapılan tartışmalar aslında Mustafa ile ilgili bugüne kadar yapılan tartışmaların bir özeti gibiydi. İçerik kısa bir süre tartışıldı, ancak konuşmalar daha çok filmin eleştirilip eleştirilemeyeceği, Can Dündar'ın bu filmi hangi amaçla yaptığı gibi konular çerçevesinde döndü dolaştı.

Avni Özgürel'in tüm çabalarına rağmen filmin içeriği programda tartışılamadı. Özgürel filmin ortaokul kitaplarının sınırlarını aşamadığını ve yeni bir şey söylemediğini söylüyor. Özgürel'in değerlendirmelerinin dışında filmde bariz yanlış yorumların yer aldığı belirtiliyor. Bunlardan bir tanesi Atatürk'ün Hilafeti kaldırması ile ilkokulda din hocasından gördüğü olumsuz tutum arasında doğrudan bağ kurulması.

Mustafa bunun gibi pek çok içerik hatasıyla dolu. Zira koca ve renkli bir hayatı bir belgesel içine sıkıştırma çabası bazı çelişkileri beraberinde getiriyor. Programa tekefonla konuk olan Can Dündar da belgeselin bu eksikliğinin farkında. Dündar 'Dündar'ın gözünde Mustafa deseydim belki daha doğru olurdu, çünkü o renkli hayattan belgesel için seçki yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu da tartışmayı beraberinde getiriyor' diyor. Ancak tartışmalar içerik üzerinden yürümüyor.

Reha Muhtar dün filmle ilgili yorumda bulunurken oldukça ilginç tespitler yaptı. Türkiye'de Atatürk'e hassasiyetle yaklaşan bir kesim olduğunu, bu kesimin tercihlerine saygı duyulması gerektiğini, Atatürk'ün 'sarhoş, sürekli kahve ve sigara içen' bir kişi olarak gösterilmesinden rahatsızlık duyduğunu belirtiyor. Bu yüzden belgeseli yanlış bulduğunu sözlerine ekliyor. Fikret Bila ise bir adım daha öne çıkarak sözü 'Türkiye'nin içinde bulunduğu bu konjonktürde çok yanlış bir film. Ancak bölücülere ve şeriatçılara yarar' genellemesine getiriyor. Bila program sunucusunun 'böyle bir filmi yapmak için doğru zaman ne zaman' sorusuna 'bunun için doğru zaman yoktur, bazen öyle şeyler yaparsınız ki onu yayınlamak hiçbir zaman doğru an değildir' yanıtı veriyor.

Mustafa kendisini 'kemalist' olarak tanımlayan entelektüel ve gazetecilerin sert eleştirileriyle karşı karşıya. Avni Özgürel şu ana kadar bir Atatürk filmi yapılmamış olmasını 'ayıp' olarak niteliyor ve ekliyor: Bu saldırılardan sonra kim Atatürk filmi yapmaya cesaret eder, ben merak ediyorum.

3 Kasım 2008 Pazartesi

23 yıl Ayvalık

İşte seksenbeşliler Ayvalık'ta



Tüm devrelerime sevgilerimi yolluyorum...

Sizin dostluklarınız hangi grubda.

Yüz yüze dostluklar vardır;
Güneşle ayçiçeğinin dostluğu, böyle bir dostluktur mesela.
Ayçiçeği sabahtan akşama kadar hiç ayıramaz yüzünü güneşten...

Uzak dostluklar vardır;
Denizlerin ortasındaki bir adayla, dağların arasındaki bir göl, birbirlerinin uzak dostlarıdır.
Dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler birbirlerine...

Sessiz dostluklar vardır;
Dilsiz bir adamla, duymayan bir başka adamın elleri arasında sessiz bir dostluk oluşur.
Her şeyden konuşur sessizce bu eller...

Zorunlu dostluklar vardır;
Pazar ile Pazartesinin dostluğu gibi. Pazar ağır bir gündür, Pazartesi hızlı bir gün...
Ayak uyduramazlar birbirlerine. Ama dost olmak, yan yana durmak zorundadırlar...

Uzun dostluklar vardır;
İkindi güneşinin altında uzayan gölgeler birbirlerine kavuşurlar ve
uzun boylu bir dostluk oluşur aralarında...

Günün birinde ölen dostluklar vardır;
Bir bahçe içindeki ahşap ev ile yanı başında duran ceviz ağacının dostluğu gibi...
Bir gün kocaman elli adamlar ve kocaman gövdeli makineler o bahçeye girip de,
[bir süre sonra evin ve ceviz ağacının yerinde asık suratlı binalar yükseldiği zaman ölen dostluklar...]

Vakitsiz dostluklar vardır;
Bir peçete, bir kâğıt mendil vakitsizce dostu oluverir gözlerimizin...
Ya da ayrılırken verilen bir dal karanfil ellerimize o anda gelen dostluktur...

Bakımsız dostluklar vardır bir de...
Zaten var, zaten dostuz deyip yıllarca bir telefonun, bir kaç cümlelik mektubun bile çok görüldüğü dostluklar...

HİÇ BİR DOSTLUĞUN BAKIMSIZ KALMAMASI DİLEĞİYLE

Sen doğru ol,Kem belasını bulur.

Dervişin biri eski İstanbul sokaklarında :
'-Sen doğru ol kem belasını bulur.Sen doğru ol kem belasını bulur.'Diye diye dolaşıyormuş.Padişahın biri tebdil-i kıyafet çarşıda gezerken dervişin sözlerini duymuş,ilgisini çekmiş ve dervişe :

'-Hergün sarayıma gel seninle muhabbet ederiz 'demiş.

Dervişimiz ertesi gün ......

Sarayın kapısına gitmiş padişahın karşısına çıkarılmış sohbet muhabbet zaman geçmiş saraydan ayrılırken padişah dervişin cebine bir altın konulmasını emretmiş.

Sarayın dışında dervişimizi takip eden sahte derviş kılıklı biri yanına yanaşmış ,

'-Ya arkadaş ,Padişah seni neden saraya davet etti ?Derdi neymiş?'falan filan bir yığın sorgu suale tutmuş.Her gün bir altın aldığını da öğrenince.'Onun yaptığı işi ben de yaparım' diye düşünmüş.Sormuş,

'-Ya kardeş, hergün ben de seninle gelsem rahatsız olmazsın değil mi?' demiş belki Padişah bana da bir altın verir çoluk çocuğum nasiplenir.'
İyi dervişimiz:

'-Padişahım kabul ederse neden olmasın sende gelirsin tabii 'demiş.

Gel zaman git zaman padişah her muhabbet sonrası bir ona bir öbürüne birer altın verdirir olmuuuş.
Sahte derviş bir sabah gerçek dervişimizi çorba içmeye davet etmiş.Garsona da gizlice arkadaşının çorbasına bol sarmısak koymasını tembihlemiş.Gerçek dervişin

'-Padişah'ımla muhabbet ederken kötü kokarım 'sözlerine sözüm ona çare de üretmiş

'-ağzına mendil tutarsın kardeşim 'demiş.O gün aynen böyle olmuş bizim derviş ağzını mendille örterek padişahla söyleşisini sürdürmüş.Bu arada sahte derviş fırsat bulduğunda Padişahın kulağına eğilip,

'- efendim arkadaşım ağzını mendille neden kapatıyordu biliyormusunuz ,ağzınız kokuyormuş o kokuyu duymamak için' demiş.

Padişah çok sinirlenmiş çağırın o dervişi demiş. gerçek dervişimize sarayın fırıncısına verilmek üzere bir pusula vermiş ve ,

'-Al bunu fırıncıya götür' demiş.okuma yazması yok tabii tam kapıdan çıkıp fırıncıya gidecekken sahte derviş :

'-İstersen ver o pusulayı ben götüreyim fırıncıya , belki Padişah ekmek lütfetmiştir çocuklara götürürüm senin ekmeğe ihtiyacın mı olur?' demiş.

Onunda okuması yok,pusula böylece sahte dervişin elinden fırıncıya ulaşmış.fırıncı kağıtta yazılan 'bunu sana getireni kızgın fırına at' emrini hemen yerine getirip sahte dervişi küt ,alev alev yanan kızgın fırına yollamış.Ertesi gün gerçek derviş yine saraya gelmiş.Padişah şaşırmış:

'- Hayrola sen dün fırıncıya gitmedinmi ?'diye sormuş..Derviş de olanları birbir anlatmış.Padişah dervişin kulağına eğilmiş:

'-SEN DOĞRU OL ,KEM BELASINI BULUR 'demiş.

2 Kasım 2008 Pazar

30 Dakikada Bio-Tamirat

Bilim adamları bir yetişkinin her gün yapacağı yarım saatlik bir egzersiz ile gayet dinç kalacağını söylüyor: Sadece 30 dakika! Konunun uzmanlarına göre artık koruyucu hekimliğin olmazsa olmaz şartlarından biri olarak kabul edilen egzersizi sadece fazla kilolar yüzünden değil, genel olarak sağlıklı kalabilmek için yapmak gerekiyor. Gün içinde yapılabilecek kısa yürüyüşlerin bile vücudun sağlığa kavuşmasında etkili olduğunu söyleyen bilim adamları düzenli olarak yapılan basit bir egzersizin dahi vücuda otuza aşkın fayda sağladığını belirttiler:

*Bağışıklık sistemimizi güçlendirerek hastalıklara karşı daha güçlü bir biçimde direnmemizi sağlar.

*Herhangi bir hastalıktan ve kazadan sonra vücudun onarımını çabuklaştırır ve daha kolay iyileşmemizi sağlar.

*Duygusal açıdan kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Kişinin kendine olan güvenini yükseltir. (Egzersiz yapan kişi kendini bir işi başarmış, bir zorluğun üstesinden gelmiş olarak görür)

*Stresle daha kolay başa çıkmamızı sağlar.

*Açlık duygusunu bastırır. Daha kolay kontrol altına almamızı sağlar.

*Bunama riskini azaltır.

*Yaşlanmayı geciktirir.

*Gençliğinde yaptığı egzersiz, kişinin yaşlılığında dinç olmasını sağlar.

*Hormonal dengeyi ayarlar. Daha iyi uyumayı sağlar.

*Enerji verir, canlılık katar.

*Kilo kaybettirir, şişmanlığı önler.

*Yakılan enerjinin vücutça daha iyi emilmesini sağlar.

*Kasları kuvvetlendirir, çoğalmalarını sağlar.

*Vücuda esneklik kazandırır.

*Ciğerleri açar, oksijen alma kapasitesini artırır.

*Beyne giden oksijenin çoğalmasını sağlar. Bu da, düşünme gücünü artırır.

*Kan dolaşımını hızlandırır, beyne daha çok kan gider.

*Vücutta yağ yakan enzimlerin çoğalmasını sağlar.

*Kemikleri sağlamlaştıran kalsiyum miktarını artırır.

*Menopoz döneminde kadınlarda kemik erimesi riskini azaltır.

*Vücudun insülin (şekeri parçalayan enzim) ihtiyacını azaltır.

*Kasların şekere olan bağımlılığını azaltır.

*Kalbin genel sağlık durumunu geliştirir.

*Kalbin yükünü azaltır.

*Kanser riskini azaltır.

*Kandaki iyi kolesterolü yükseltir.

*Kandaki kötü yağ oranını azaltır.

*Damarlara esneklik kazandırarak tıkanmasını önler.

*yüksek tansiyonu düşürür.

*Kalp krizi riskini azaltır.

*Kanda oksijen taşıyan hemoglobin miktarının artırarak kansızlığı önler.

*Kişi kendini fiziksel ve zihinsel olarak sürekli genç hisseder.

*Hiçbir zaman yorgunluk ve bitkinlik duymaz.

Trafikte Hayat Kurtaran Teknikler

Otomobil kullanırken meydana gelebilecek ciddi olaylara karşı uyulması gereken basit teknikler hayat kurtarıyor.

Otomobil kullanmanın inceliklerini anlatan uzmanlar, yüksek hızla seyreden araçlarda ön camın kırılması, lastiğin patlaması ve araçta yangın çıkması gibi ciddi tehlike yaratan durumlarda sürücünün soğukkanlı davranmasını öneriyor.

CAM KIRILMASI

Uzmanlar, özellikle süratli hareket eden araçlarda ön camın kırılması halinde, sürücülerin nasıl hareket etmesi gerektiğiyle ilgili olarak şunları öneriyor:
"Aynalardan yararlanarak aracınızı yolun sağ tarafına park edin. Flaşörleri açın ve dikkatlice dışarı çıkın. Aracın cama yakın olan kalorifer ve havalandırma deliklerine gazete kağıdı veya bez parçası koyarak, cam parçacıklarının bu kısımlara düşmelerini önleyin. Sonra krikonun arka kısmı ile camı içeriden dışarı doğru kırın. Cam lastiğini dikkatlice çıkarıp temizledikten sonra, yeniden kullanılabileceği için bagaja koyun. Gazete kağıdına birikmiş cam parçalarını bir naylon torba içine koyun ve en yakın çöp bidonuna atın. Öylece en yakın cam tamircisine kadar gidin."

LASTİK PATLADIĞINDA
Patlayan, arka lastiklerden biriyse, arabanın arkasının sağa veya sola doğru kaymaya başlayacağını belirten uzmanlar, ön lastiklerden biri patlamışsa, mümkün olduğu kadar fren yapmamaya çalışılması gerektiğini bildiriyor. Ön lastiklerden biri patladığı zaman, aracın, lastiğin patladığı yöne doğru kuvvetlice çekildiğini vurgulayan uzmanlar, bu durumda direksiyonla, aracın düz bir doğrultuda tutulmaya çalışılması ve yavaş frenleme ile durmasının sağlanması gerektiğini kaydediyor.
Uzmanlar ayrıca, taşmış dereler, nehirler veya büyük su birikintilerinin içinden geçerken, aracın hızının kesilmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Mütevazı bir aile otomobilinin, 25-30 santimlik su birikintisinden geçebilecek yetenekte olduğunu söyleyen uzmanlar, bu noktanın üstüne su geldiği takdirde, su damlacıklarını kuvvetli bir sprey gibi motorun üstüne püskürdüğünü, bu su bombardımanının da, bujilerin ve distribütörün ıslanmasına sebep olarak aracın stop etmesine yol açtığını belirtiyor.

ARAÇLARDA YANGIN
Araçlardaki yangının önüne geçilmezse, büyük bir facianın meydana gelebileceği uyarısında bulunan uzmanlar, buharlaşmış benzinin tutuşarak deponun alev almasına sebep olduğunu bildiriyor. Bir süre sonra da aracın infilak edebileceğini kaydeden uzmanlar, "Araçta duman tespit edildiği an araç durdurulmalı. Sonra anahtar üzerinde kontak kapatılmalı. Direksiyonun kilitlenmemesine dikkat edilmeli. Aksi halde, gerektiği takdirde aracın itilmesi mümkün olmaz. Bütün yolcular dikkatlice dışarı alınmalı. Motor kaputu kısmi olarak açılmalı. Böylece alevlerin büyümesi önlenmiş olur. İmkan varsa akü kutup başı sökülmeli. Yangın söndürücü varsa kullanılmalı, yoksa, battaniye veya oto kılıfından yararlanılmalı. Bu örtüler, alevlerin oksijen alıp büyümesini önleyecektir" tavsiyesinde bulunuyor.

KAYMA ESNASINDA
Uzmanlar, aracıyla yokuş çıkarken geriye doğru kaymaya başlayan sürücülere de şu önerilerde bulunuyor:
"Ayağınızı yavaş yavaş gaz pedalından çekin ve zemine tutunma sağlanınca yavaş yavaş tekrar basın. Kayarken savrulmayı engellemek için direksiyonunuzu kayma yönüne doğru çevirin, kesinlikle tekerleklerin kızaklamasına sebep olacak şekilde frene basmayın. Unutmayın, dönmeyen ön tekerleklere yön verilemez. Eğer kızakladıysanız, hemen fren basıncını azaltın ve tekerleklerin dönmesini sağlayın ama, sakın ayağınızı frenden tam olarak çekmeyin (ABS varsa sonuna kadar basmak gereklidir). Gaza gereğinden fazla basmışsanız ayağınızı gazdan çekin, frene çok bastıysanız frendeki basıncı azaltın, direksiyonu sert şekilde çevirmişseniz direksiyonu yumuşatın, ayağınızı debriyajdan sert çekmişseniz tekrar debriyaja basın."

Solace

Pearl Harbor'u hatırlarsınız. Bilmeyenlere de geçen yıllarda filmi öğretti. Japon uçakları Amerikan donanmasını bir sabah ansızın bastılar ve tam 96 zırhlıyı batırdılar. Oysa Hawaii'deki bu limanda, 97 donanma gemisi vardı..

Birine dokunmadılar. Niye? Çünkü o geminin tepeden bakılınca bembeyaz görünen güvertesinde bir kızıl haç vardı. O hastane gemisi idi. Bombalar ve kamikazelerle dalan Japon uçakları hastane gemisine dokunmadılar. Çünkü o gemi orada, öldürmek değil, yaşatmak için demirliydi. Adi Solace. Türkçesi Teselli. Üzüntü azaltan. Solace savaş boyu Amerikalı annelerin üzüntüsünü azalttı. Tam 25 bin genci ölümden kurtardı, Amerika'ya taşıdı.

Ülke limanlarına her gelişinde, umutla umutsuzluk karmaşasındaki kafaları ile anneler iskeleye koştular. “ Benim oğlum da geldi mi? ”
Savaş sonrası hayatlarını Solace sayesinde kurtaran gençler bir dernek kurar ve bir madalya yaparlar. Üzerinde Solace'nin kabartması olan bir madalya. Ve bunu gururla takarlar. Devlet rahatsız olur. İkinci Dünya Savaşı'ndan böyle savaş karşıtı bir sonuç çıkar mı? Solace gemisini yok etmeye karar verirler.
Gemi sapasağlam. Pırıl pırıl. Jilet olur mu? Savaş sonrası yere serilmiş ekonomi her dolara
muhtaç.. Uzak bir ülkeye satarlar. Makyajını değiştirip bambaşka bir amaçla kullanması için.
O uzak ülke Türkiye. Yok yahu! O gemi, ünlü Ankara! Hastane gemisinden transfer gezi gemisi Ankara. Vay canına! Türkiye, bugün Amerikalılar için belki de hac yeri olacak, Gelibolu'nun Anzaklar'ı çektiği gibi bir turizm anıtına dönüşecek Solace'nin kıymetini bilmez. Şefik Kaptan'la yaptığı Avrupa seferleri dillere destan olan Ankara sonunda ihtiyarlar ve jilet yapılmak üzere hurdacılara teslim edilir.
1980'li yılların başında Ankara, İzmir'de sökülürken, yılların söktüğü bir eski anıt da İstanbul'da dikilmektedir. Haliç Tersanesi'ndeki Çorlulu Ali Pasa Camisi'nin şadırvanı. Restorasyon gelir çatıda takılır. Çatı kurşun. Kıtlık yılları. Kurşun yok. Etibank dahi geri çevirir. 'Kurşun yok.' Şadırvan çatısız kalacak. Dört bir yana duyururlar. 'Kimde kurşun varsa.'
Aliağa'da Ankara'yı söken hurdacılardan haber gelir. 'Gelin bizde var, alin.'
Bre aman. Gemide kurşun olmaz. Ankara'da niye olsun. Çaresizler ya. Gider bakarlar.
Gerçekten Ankara'nın sayısız kamaralarından biri, tamamen kursunla kaplı. Niye? Çünkü burası
Solace'nin röntgen odası. Radyasyonun dışarı sızmaması lazım.

Simdi yolunuz Haliç'e düşerse, Çorlulu Ali Pasa şadırvanından bir tas su içerseniz, ya da yüzünüze iki avuç su atarsanız serinlemek için, unutmayın. Çatısına da bakın. Orada, ikinci Dünya Harbi'nde, Pearl Harbor'da Japonların batırmadığı tek gemiden bugüne kalan son izleri göreceksiniz. .

Sunay AKIN

Top Oynadım Yoruldum

Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Hatta babanım bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi,
hep evdeydi. Heryere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.

Bizim en büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık. Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki ; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık. Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz kana kana içerdik. Kısacacı evine girip gelen ( ki sadece çişi gelen giderdi evine ) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.

Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi. Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu. Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştılırdık. Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık. Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık. Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık. Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.

Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Komşumu tanımıyorum ama evinin camında, temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem. Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri. Evlerimiz var içinde yaşayan yok. Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...

Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz. Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu. Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bady ' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir. Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar ? Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk. İyi de neden böyle olduk ? Biz mi istemiştik ?

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin! Sevilmek istiyorsan,önce sevmeyi bileceksin! Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin! Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin!

Paylaş